5 Haziran 2013 Çarşamba

Bir direnişin hikayesi.

Türkiye'nin en büyük sivil direniş hareketi beraberinde yaratıcılığı, zekayı ve mizahı da getirdi. Hayranlık ve gururla izliyoruz.

24 Aralık 2012 Pazartesi

Bol yağmurlu bir doğum günü hikayesi!

Ne zamandır hayalim PS3! Karşısına oturup God of War patlatmak ya da Fahrenheit ekibiyle karanlık dramalarda dolaşmak. Sevgili ablam Zuzu'yu bu işe ikna etmek zor hatta imkansızdı. LCD'yi ele geçireceğimden ya da PS3'ün karşısında kendini salmış bir amerikan obezine dönüşeceğimden korkuyordu galiba:)

Neyse yılın en şımartılma potansiyeli yüksek günü, doğum günüme yaklaşırken ablam ve sevgilim mıstık hediyelerini erken vermek istediklerini söylediler. Cumartesi akşamı siyah bir mont (ki kendisi baya güzel) elime tutuşturuldu ve başımın üzerindeki PS3 formundaki düşünce balonları birer birer patladı.

Yarı buruk aşağı kata indim. Beni kolumdan tuttugu gibi mutfağa soktu bu ikili. Masanın üzerinde üstü kapalı kutu benzeri şeyler. İçimden bir ses PS3 mü dedi. Ama başka bir şey çıkma ihtimaline karşı ayıp olmasın diye söylemedim.

Örtüyü kaldırdım. PS3 familyasıyla masada duruyor. Bakın şu şekilde:) Nasıl pure bir mutluluk anlatamam. Sevinçten geriye zıplamışım.


Pazar günü koşa koşa Cevahir'e gidip God of War ve Heavy Rain aldık. Heavy Rain, efsane oyun Fahrenheit/Indigo Prophecy oyununun tasarımcılarının 2. harikası. Sokaklarda terör estiren, çocuk katili Origami Killer'ın peşinde güzel bir hikaye anlatıyor. Eve gelip oynamaya başladım. Nasıl karanlık, dramatik ve interaktif bir serüven.


İki katlı güzel bir müstakil evde başlıyor hikaye. Karakterimize duş yaptırıyoruz, tıraş olmasına yardımcı oluyoruz, hatta çiş yaptırıyoruz. Sonra karısı ve iki oğluyla tanışıyoruz. Aman ne güzel aile saadeti, simcity huzuru derken AVM'ye adım atınca tüm oyun değişiyor. Bu bizim zavallı baba hem balon alıp oğlumu eğlicem hem de göz kulak olucam diye derbeder olurken, çocuk gözden kayboluyor. O sosyo fobik, kalabalık ortamda kırmızı balonlu çocuğu bir buluyoruz, bir kaybediyoruz, kabus gibi.


AVM çıkışında çocuğu gördüğümüzde ise felaket geliyorum diyor. Çocuk babasına koşarken arabanın altında kalıyor. Kırmızı balon gökyüzüne süzülürken biz aile faciasının ortasında kalakalıyoruz.


Oyun 2 yıl sonra ibaresiyle yeniden başladığında, karısından boşanmış, o güzelim evden eski bir öğrenci evine düşmüş hikayenin babasını görüyoruz. Tek çocuğunu olabildiğince yaşadıkları travmadan uzakta tutarak desteklemeye çalışıyor. Ancak kendisi de psikolojik açıdan çok iyi durumda değil. Büyük bir vicdan azabı yaşıyor, beraberinde hafıza kopuşları.


Bu kopuşlardan birinde oyun parkında tek çocuğunu da kaybedince olay emniyete taşınıyor ve Origami Katili'nin yörüngesine giriyoruz. Gerçeğe çok yakın, zekice detaylarla süslenmiş Heavy Rain'i yaratıcı oyunları sevenlere tavsiye ediyorum. Takın PS3'e, kaptırın kendinizi, tabi yağmurlu bir günde...


13 Aralık 2012 Perşembe

Kaybedenlerin fotoğrafçısı

Gördüğüm en rahatsız edici ve gerçek fotoğrafların sahibi: Amerikalı fotoğraf sanatçısı Diane Arbus'a ait. Revü dansçıları, cüceler, gaziler, hastalar, yaşlılar, hayatın dışına itilmişler yani kaybedenler onun modelleri. Hayatın sert tarafını görmezden gelip sanatın estetik ve naif özelliğine sığınmak isteyenler için fotoğrafları pimi çekilmiş bomba, yeni bileylenmiş bıçak ya da 200 km ile hızla gelen kamyon etkisi yaratabilir.


1923 doğumlu Diane, 18 yaşında Allan Arbus'la evlenir. Allan fotoğrafçılık okumaktadır. 2.Dünya Savaşı'ndan sonra birlikte moda kariyeri yapmaya başlarlar. Boşandıktan sonra Diane Arbus, kendine farklı bir yol çizer ve sirkler, akıl hastaneleri, parklar, ucuz otel odalarında yaşamı 4x4 boyutta, flaş kullanarak fotoğraflamaya başlar. Fotoğrafladığı insanların dağınık, belirsiz ve hüzünlü yüz ifadeleri atmosfere çok şey katar.






Siyah beyaz bu fotoğraflar, bir süre sonra Diane Arbus'un imzası haline gelir ve bu dünya yavaş yavaş genç kadını umutsuz ve karanlık bir dünyaya çeker. 1971 yılında
Diane Arbus, yüksek dozda ilaç içer ve bileklerini keserek intihar eder. Bu ölüm belki de genç kadının baştan beri objektifin arkasında değil karşısında olduğunun kanıtlar gibidir.

4 Aralık 2012 Salı

Aşkın içindeki haller


Gülümseme sebebi, iyi olma nedeni, karnın ortasında kanat çırpan kelebek, içindeki ateş. Varlığının yarısı, yokluğunun tamamı. İyi ve kötü, aydınlık ve karanlık. Kendini görmeyi en sevdiğin ayna, aynadan yansıyan karmaşa. İki iken bir olma hali. Schopenhauer'a göre üremeyi garantilemek için beynin akla oynadığı bir oyun,
Şems'e göre göğe erişmek için fani bedene takılan olta. Adrenalin sübabı, endorfin süzgeci. Kendinden olmayanı arama ve bulma hali. Aşk yani.

5 Eylül 2012 Çarşamba

Faquo status quo!


Tembeliz, korkağız, bahaneler uyduruyor, kendimiz olmaktan kaçıyor, düşünmüyor, üretmiyor sadece taklit ediyoruz.


Daha önce yürünmüş yoldan gitmek istiyoruz. Her yeni ve bakir yol güvenliğimizi tehdit ediyor. Adım atmak zor geliyor. Seyirci kalmanın pasif uyuşukluğunu seviyoruz.


Aslında kendimize hiç güvenmiyoruz. Bizi biz yapan defolarımızı, arızalarımızı dışlıyor, normali kutsuyoruz.


Güce tapıyor, güçsüzlüğümüzü inkar ediyoruz. Güçlü olanın yanında zayıflığımızı unutuyoruz.


Kıskanmakla hayranlık duymanın arasındaki ince çizgiyi kaçırıyoruz. İyi olana çamur atarak level atlıyoruz.


Ön yargılarla yaşıyoruz. İnsanları nasıl göründüklerine göre değerlendiriyoruz.


Ambalajımızı parlatıyor, içindekini geliştirmiyoruz.


Kendimizi özel hissediyor ama özel bir şey yaratmıyoruz.


Sistemden şikayet ediyor, onu değiştirmek için hiç bir şey yapmıyoruz.

Portfolio Reklam ve Yaratıcılık Okulu'na devam ederken işte bunları fark ettim. Bu okul "yap"madan önce her şeyi yıkacağın, başkalarından önce kendini çözeceğin ve kafesine kapattığın canavarı dışarı salacağın bir yer. Başında Ferhat Tümer var. Gözü kara, eli sopalı, yaratıcı ve deli bir adam. Gidersen görürsün, görürsen cesaret edersin, cesaret edersen adım atarsın, adım atarsan yaratırsın, yaratırsan başarırsın, başarırsan "fuck the system" diye bağırırsın.

P7'ye sevgiler:)


Zamanın sopası yok!



Zaman en büyük tanrıdır der bir çin atasözü. Mısırlılar ise "insan zamandan korkar, zamansa piramitlerden" der. insanın zaman kavramına karşı merakı ve mücadelesi yüzyıllardır sürüyor. zamanı durdurmak, zamanda geriye döndürmek, zamanda geleceğe gitmek zamanla ilgili içimizi titreten fanteziler.

Bu sabah uyandıktan sonra zamanla ilgili ilginç bir deneyim yaşadım. bir video izledim. Noah isimli genç bir adam 22 yaşından 34 yaşına kadar geçen 12.5 yıllık sürede her gün bir fotoğrafını çekmiş, sonra da bunu deneysel bir müzik eşliğinde bir video şeklinde bize sunmuş.

Video hipnotize edici bir özellik taşıyor. Noah'ın size dikilen koca gözlerine bakıp, değişen kıyafetlere, değişen ortama ve insanlara dalıp gidiyorsunuz. Zaman ilerlese de yüzündeki sabit ifade değişmiyor Noah'ın. Video ilerlerken çok farkına varmıyorsunuz ama son kareyle ilk kare arasındaki fark rahatsız edici. evet yaşlanıyoruz.

Gerçekten sabır isteyen, ilginç bir çalışma. Zamanın gücünü damarlarınızda hissedeceksiniz.

http://www.youtube.com/watch?v=iPPzXlMdi7o

31 Ağustos 2012 Cuma

Çocuk düşlerimiz yok artık!

Tom Cruise ve Katie Holmes'un bebekleri Suri doğduğundan beri gündemde. Ünlü starların çocuğu olmasıyla ilgili değil sadece bu ilgi. 4 yaşında ruj sürüp, topuklu ayakkabı giymesi nedeniyle de gündem yarattı bu küçük kız.


Şimdiden suricruisefashion.blogspot.com adresiyle bir moda bloğu olan Suri, günümüzün kafası karışık modern çağ insanının erken yaştaki bir adayı. Milyon dolarların içinde yüzüyor, ne giydiğine dikkat ediyor, kameraların karşısında dişil entrikalarını pazarlayan ablalarına özeniyor ve daha şimdiden bir moda ikonu olmanın hayallerini kuruyor.


Ne var ki biz de küçükken annemizin ayakkabılarını giyip makyaj yapardık diyenler var. Ama burda durum farklı. Çocukluğunu yaşayamayacak ölçüde paye biçilen, her istediğine kolaylıkla ulaşabilen, prenses ilüzyonuyla büyütülen bir çocuktan bahsediyoruz. Büyüdüğünde bu kızı ne mutlu edecek? Yaşıtları ilk göz kalemini sürerken o hep daha fazlasını isteyecek. Daha daha daha ve bu dahaların arasında belki de hiç yaşanmamış çocukluğunu özleyecek.