4 Temmuz 2010 Pazar

1 porsiyon dürüm arası ölüm çek!

Üç ya da dört yıl önceydi. 3 kız arkadaş arabayla ajanstan dönüyorduk. Radyoda neşeli bir şarkı çalıyor, biz de kendi kendimize onu söylüyoruz. Mevsim bahar, havada aşk kokusu var... Zincirlikuyu Mezarlığı'nın önünde trafiğe takıldık. Bir süre sonra hepimizin aynı noktaya baktığını fark ettim. Yukardaki ibareye yani. Arabanın içinde bir balyoz etkisi yaptı cümle. Herkesin neşesi boğazına takıldı. Mecidiyeköy'e geldiğimizde bile yutamamıştık bu ağır lokmayı.

Ölümün pek çok şeye benzetildiğini gördüm ama lezzet alınabilecek bir hadise olduğunu yeni fark ediyorum. Nasıl bir çeviri ya da yorumdur bu? Biz biçare ölümlüleri nasıl bir hayattan koparma isteğidir? Her canlı ölecektir dese anlarım. Olacağını bildiğimiz şeyleri bir başkasının yüzümüze söylemesi farklı bir etki yaratıyor ama buna da alışılır.

Ama bu tatma hadisesi ne? Dondurmalı puding, waffle ya da fajita mı bu ölüm denen şey? Önce neresi ısırılır? Kaşıkla mı yenir çatalla mı? Tadı nasıldır? Tatlı, tuzlu, acı ya da ekşi mi? Ölümü böyle sinsi, korkutmaktan zevk alan bir söylemle birleştirmenin mantığı ne? Her canlı ölecek evet ama bunu her adımda hatırlatmanın lüzumu nedir?

Woody Allen kendi ölüm korkusuyla şöyle dalga geçer. "Ölmekten korkmuyorum sadece ölüm geldiğinde orada bulunmak istemiyorum. Efendim ben de diyorum ki; ölmekten değil yaşamamaktan korkuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder